Zeynep, yirmi sekiz yaşındaydı ve yıllardır kariyer basamaklarını tırmanmaya çalışıyordu. Üniversiteden başarıyla mezun olmuş, iyi bir şirkette işe girmişti. Ancak her defasında terfi fırsatları elinden kayıyor, fikirleri değer görmüyor, üstleri tarafından fark edilmiyordu. Sanki görünmez bir cam tavan vardı ve ne yaparsa yapsın kıramıyordu.

Dışarıdan bakıldığında çalışkan, disiplinli ve gayretli biriydi. Ama içinde hep bir eksiklik hissediyordu. Sunum yaptığında sesi titriyor, fikirlerini savunurken kendine güveni çabucak sarsılıyordu. Ne kadar emek verse de bir türlü hak ettiği noktaya gelememek onu yavaş yavaş umutsuzluğa sürüklüyordu.

Bir gün katıldığı kişisel gelişim seminerinde eğitmen şu cümleyi kurdu:
“Babanızla olan ilişkiniz, iş hayatında kendinizi nasıl ortaya koyduğunuzu belirler. Baba, bilinçaltında otorite, güven ve dünyada yer edinmenin sembolüdür.”

Bu söz, Zeynep’in kalbine dokundu. Çünkü babasıyla ilişkisi hep mesafeliydi. Çocukluğunda babası hep çalışmış, eve geldiğinde ise sessiz ve otoriter olmuştu. Onunla oyun oynamak, sohbet etmek, sarılmak Zeynep’in hiç deneyimleyemediği şeylerdi. Babası hep disiplinli, biraz da sert bir figürdü. Yanında sürekli tetikte olur, yanlış bir şey söylemekten korkardı. İçten içe hep şu inanç zihnine kazınmıştı:
“Babam beni görmüyor. Ben ne yaparsam yapayım, yeterince iyi değilim.”

Bu duyguyla büyüyen Zeynep, iş hayatında da aynı duvarlara çarpıyordu. Patronları sanki babasının yansımasıydı; hep daha fazlasını istiyor, ama onu gerçek anlamda takdir etmiyorlardı.

Seminerde yapılan bilinçaltı meditasyonu sırasında Zeynep’in gözlerinden yaşlar süzüldü. Eğitmen rehberlik ederken o, zihninde babasının genç halini gördü. Babası da aslında küçük yaşta ailesinden sevgi görememiş, hayatın yükünü sırtlanmak zorunda kalmış bir adamdı. Sevgisini göstermeyi hiç öğrenememişti. Zeynep o an fark etti ki; babasının sevgisizliği aslında onun yetersizliğiyle ilgili değildi. Babasının kendi yaralarının sonucuydu.

İçinden yükselen bir sesle fısıldadı:
“Baba… seni affediyorum. Senin bana gösteremediğin sevgiyi artık kendime vermeyi seçiyorum. Beni görmeni beklemekten vazgeçiyorum. Artık ben kendi yolumu, kendi ışığımı görüyorum.”

O an göğsünde yıllardır taşıdığı ağır bir taşın kalktığını hissetti. İlk kez babasına karşı kırgınlık yerine şefkat duydu.

Aradan haftalar geçti. Zeynep işine döndüğünde fark etti ki artık kendini ifade ederken sesi titremiyordu. Toplantılarda daha net konuşuyor, fikirlerini savunurken içten bir güç hissediyordu. Sanki içindeki otorite boşluğu dolmuştu. Ve şaşırtıcı bir şekilde, yöneticileri de onu fark etmeye başlamıştı.

Birkaç ay içinde beklenmedik bir şekilde terfi aldı. Daha önemlisi, artık başarısını içtenlikle sahiplenebiliyor, “Ben bunu hak ediyorum” diyebiliyordu. Çünkü içindeki baba boşluğunu affetmeyle doldurmuştu.

Zeynep anladı ki, baba figürünü affetmek kariyer yolculuğunun en önemli anahtarıydı. Babayı affetmek, sadece geçmişi onarmak değil; aynı zamanda hayatta kendi köklerine sağlam basabilmekti.

🌿 Farkındalık Mesajı

Baba ile olan ilişki, bilinçaltımızda “otorite”, “kariyer” ve “dünyada var olma hakkı” ile yakından bağlantılıdır. Eğer babaya karşı kırgınlık ya da öfke taşıyorsak, bu genellikle iş hayatımızda kendini güvensizlik, görünmezlik ve sürekli engeller olarak gösterir. Babayı affetmek, geçmişi onaylamak değil; içimizdeki otoriteyle barışmak ve dünyada hak ettiğimiz yeri almak demektir.

✨ Mini Mindfulness Egzersizi

  1. Sessiz bir yere geç, derin nefesler al.
  2. Gözlerinin önüne babanı getir. Onu, tüm yaraları ve eksikleriyle bir insan olarak gör.
  3. Kalbine dokunarak şu cümleleri tekrarla:
    “Seni affediyorum. Bana veremediğin sevgiyi artık kendime veriyorum. Kendi gücümü kabul ediyorum. Dünyada var olmayı hak ediyorum.”
  4. Birkaç dakika bu sözlerle kal, sonra gözlerini aç.

Yorum bırakın

Popüler