Bahar aylarının ilk günleriydi. Toprak yeni yeni ısınmaya başlamış, ağaçların dallarında utangaç çiçekler belirmişti. Cemre, uzun bir kışın ardından ilk kez sabah erkenden uyanıp dışarı çıkmak istemişti. İçinde açıklayamadığı bir kıpırtı vardı. Belki de doğanın canlanışı, onun içindeki uykuda kalan tarafları da uyandırıyordu.

Yanına ne telefonunu aldı ne kulaklıklarını. Sadece ayağındaki terliklerle kapıyı açtı ve apartmanın arka bahçesine çıktı. Hafif nemli toprak kokusu, sabah güneşinin yumuşak ışığıyla birleşince içini garip bir huzur sardı. Bahçedeki çimenler henüz tam uzamamıştı ama üzerlerinde minik damlalar vardı hâlâ. Cemre bir an durdu, terliklerini çıkardı. Ayaklarını çıplak çimene bastı.

Toprak ilk başta biraz soğuk geldi, ama birkaç saniye sonra ayak tabanlarından yukarıya doğru yayılan bir sıcaklık hissetti. O an durdu. Gözlerini kapadı. Derin bir nefes aldı. Güneş tenine değdi. Kuşlar uzaktan cıvıldıyordu. Uyanmış bir doğanın tam ortasındaydı ve o da bu uyanışın bir parçasıydı.

Cemre hayatı boyunca hep hızlı yaşamıştı. Üniversite, staj, iş başvuruları, kurslar, yetişmesi gereken projeler… Hep bir yerlere koşmuş, hep bir şeyleri tamamlamaya çalışmıştı. Ama şimdi, bir ilkbahar sabahında, hiçbir şey yapmıyor ve ilk kez her şeyin tamam olduğunu hissediyordu.

Çıplak ayakla toprağın üzerinde yürürken geçmişi düşünmedi. Geleceği de planlamadı. Sadece attığı her adımda hissettiği küçük dokunuşlara odaklandı: bir taş, bir kuru yaprak, bir sıcaklık, bir soğukluk.

Toprakla temas ettikçe, içindeki sıkışmış duygular da çözülmeye başladı. Gözlerinin kenarından bir damla yaş süzüldü. Ne için olduğunu bilmiyordu ama bir şeylerin bırakıldığını hissediyordu. Belki de kendi üzerindeki yükleri toprağa bırakıyordu artık.

Yaklaşık yirmi dakika boyunca bahçede yürüdü. Kimse yoktu. Kimsenin görmesi ya da anlaması da gerekmiyordu. Bu onun kendiyle olan sessiz bir buluşmasıydı. Doğanın diliyle konuşmaya başlamıştı sanki. Toprak ona “yavaşla” diyordu. Güneş “şimdi”yi gösteriyordu. Kuşlar “sadece ol” diyordu.

O gün Cemre eve döndüğünde hiçbir şey değişmemişti, ama her şey farklıydı.

🎯 Farkındalık Mesajı:

Doğanın döngüsüne dokunduğumuzda, kendi iç ritmimizi de duyabiliriz. Bazen bir adım yavaşlamak, aslında hayata daha çok yaklaşmaktır.

🌿 Mindfulness Egzersizi: “Yalınayak Yürüyüş”

Mümkünse toprak bir alana çık (bahçe, park, sahil ya da doğal bir zemin).
Ayakkabılarını çıkar ve birkaç dakika boyunca çıplak ayakla yürü. Bu esnada sadece şu dört şeye odaklan:

  1. Ayak tabanındaki his – toprağın sıcaklığı, yumuşaklığı, pürüzleri
  2. Nefesin – her adımda içeri giren ve çıkan hava
  3. Duyduğun sesler – kuşlar, rüzgâr, uzaktaki sesler
  4. İçinde beliren duygular – huzur, gülümseme, belki hüzün

Bu yürüyüşü zihinsel bir yolculuk gibi düşün. Dönüşte not almak istersen hissettiklerini yaz.

💬 Katkıda Bulun:

Doğayla en son ne zaman gerçek bir temas kurdun? Belki bir ağaca dokundun, belki yağmurda yürüdün ya da sadece güneşin altında oturdun…
Senin bu deneyimin neler hissettirdi? Lütfen yorumlarda paylaş. Belki senin yaşadığın bir an, bir başkasının içini ısıtabilir.

Yorum bırakın

Popüler